ÜYE GİRİŞİ ÜYE OLMAK İÇİN ALTTAKİ LİNK İ TIKLA

EMET

KÜTAHYA İLİ EMET İLÇESİ
EMET İLÇE TANITIM
EMET KÜTAHYA İLİNE BAĞLI BİR İLÇEDİR....
emet
kütahy emet
emet kütahya
 emet resimler
emet fotoğraflar
emet manzaralar
emet görüntüler
 emet spor
emet video
emet yemekleri
emet haber
emet tarih
emet tarihi eserleri
emet coğrafya
emet sosyal yapı
emet nüfus
emet turizm
emet konaklama
emet otel
emet pansiyon
emet yurt
emet kültür
TIKLA >>OLTU TAŞIM
 emet sanat
emet ekonomi
emet ulaşım
emet haritası
emet sanayi
emet ticaret
 emet bor
emet şifalı sular 
emet termaller
emet tarım
emet hayvancılık
emet eğitim 
emet okul
emet lisesi
emet sağlık
emet hastahanesi
emet iklim
emet tatil
 emet doğa 
emet gezi
emet emlak
emet konut
emet arsa
emet satılık
emet kiralık
emet araç
emet doktor
emet madenleri
emet dağları
emet akarsuları
emet ovası
emet
kütahya emet
Emet Kütahya ilinin bir ilçesidir. Şifalı kaplıcalarıyla Termal turizme önemli katkıda bulunmaktadır. 17 Ekim 1993 günü Bakanlar Kurulu Kararıyla “Termal Turizm Bölgesi” ilan edilmiştir. Ayrıca Dünyada rezervi çok az bulunan bor madeni bu ilçemizde bol miktarda çıkarılabilmektedir. 
Hatta Dünya'nın BOR rezervlerinin yaklaşık %70 Türkiye'de bulunmasının yanında Türkiye'deki bor'un %50'den fazlası Emet'te bulunmakta iken EMET ilçesinde yeni bulunan rezervler sayesinde bu oran dahada yükselmiştir. 
Bunlara ilaveten Dünyada sayısı 10'u gecmeyen Asit Borik Fabrikasından biride bu ilçemizde faaliyetlerini sürdürmektedir. Bor'un başkenti Emet ilçesi bor madeni sebebiyle stratejik ve ekonomik olarak Türkiye'ye çok büyük katkılar sağlamaktadır.
Şehirde sülfatlı, bikarbonatlı, kalsiyumlu, magnezyulu Hipertermal ve hipotonik özellikler taşıyan kaplıcalar bulunmaktadır. Kaplıca sularının içme kürleri olarak uygulandığında mide bağırsak sistemi,karaciğer ve safra kesesi üzerinde kuvvetli etkileri bulunduğu sindirimdeki safranın akımını hızlandırıcı,
 barsak hareketlerini düzenleyici kronik spastik, kabızlık gibi fonksiyonel bozuklukları tedavi edeceği; suyun Alkali ve Sülfat içeriği sebebiyle Böbrek fonksiyonlarını düzelteceği ve bu nedenle Böbrek taşları ve nekahetlerinde yarar sağladığı belirlenmiştir. 
kür olarak romatizma, eklem kireçlenmeleri, cilt hastalıkları, kaza sonrası vücut hasarlarında, kısırlık tedavisi, selülit tedavisinde, dolaşım sistemi rahatsızlıklarında ve birçok rahatsızlıklara şifa vermektedir
Emet, Roma döneminde de TIBERIOPOLİS olarak anılmıştır. Bu döneme ait olan ve şehre mahsus sikkeler bulunmuştur. Bölgenin İ.Ö.133 yılında Roma egemenliği altına girdiği kabul edilir. Verimli topraklarında üretilen tahıl, şarapçılık ve yün sayesinde, kısa zamanda önemli ve zengin merkezler oluşmuştur. Kısa zaman öncesine kadar Emet'in beldesi olan ve daha sonra ilçe yapılan Çavdarhisar, Roma döneminin en önemli merkezlerinden olan AIZANOI' nin üzerinde kurulmuştur. Aizanoi, aynı zamanda, Anadolu'nun en iyi korunmuş Zeus Tapınağını da barındırır. Kalıntılar arasında, Zeus Tapınağı, 20 bin kişi kapasiteli tiyatro ve ona bitişik 13 bin 500 kişilik stadyum, iki hamam, dünyanın ilk borsa yapısı, sütunlu cadde, Kocaçay üzerinde ikisi ayakta beş köprü, Meter Steunene kutsal alanı, nekropoller, Kocaçay üzerinde antik bir bent, su yolları, anıtsal kapı yapıları bulunmaktadır. Aizanoi antik kenti Efes, Bergama, Side gibi kentlerle çağdaştır.
Aizanoi, antik çağda Penkalas denilen Koca Çayın iki yakasına yayılmıştır. Antik çağda iki yakayı birbirine bağlayan 5 köprü mevcuttu. Bunlardan birisi yayalar için yapılmış olan ahşap bir köprü, diğer dördü ise kemerli taş köprülerdir. Günümüze bunlardan yalnızca iki tanesi ulaşmıştır. Her iki köprü de beşer kemerli olup günümüzde de kullanılmaktadır. Halen bütün trafik yükünü çeken 5 kemerli ana köprü korkuluğunun bir kaidesi üzerindeki yazıttan, köprünün M.S. 157 yılının Eylül ayında açıldığı anlaşılmaktadır. Köprü Apuleius Eurykles tarafından yaptırılmıştır. Eurykles İmparator Hadrian tarafından kurulan ve Panhellenion denilen Kelen Birliğinde M.S. 153-157 yılları arasında Aizanoi’u Atina’da temsil etmiştir. Tüm antik kentlerde olduğu gibi Aizanoi’de de törensel bir yol mevcuttur. 450 m. uzunluğundadır.

Yakup Bey 'den sonra yerine oğlu Mehmet Bey geçti (1340). Onun da 1363 yılında ölümü üzerine yerini oğlu Süleyman Şah aldı. Osmanlı Sultanı 1. Murat, oğlu Şehzade Bayezid 'e Süleyman Şah'ın tek kızı Devlet Hatunu istemek üzere bir heyet gönderdi. Süleyman Şah da cevabi bir mektupla devrin ileri gelen âlimlerinden İshak Fakih 'i Osmanlı başkentine gönderdi. İshak Fakih 'in getirdiği hediyeler arasında meşhur Germiyanlı atları, Denizli bezleri ile altın ve gümüş eşyalar bulunuyordu. Süleyman Şah, Karamanoğullarının saldırılarına güvence temin etmek için kızı Devlet Hatun’u Beyazıt’a verdi ve kızının çeyizi olarak da Kütahya, Simav, Emet ve Tavşanlı'yı Osmanlılara bıraktı. Kendisi Kula 'ya çekildi. 1381 yılında yapılan düğünden sonra Şehzade Bayezid Kütahya sancağına idareci olarak gönderildi.
Yıldırım, henüz şehzade iken gerçekleşen bu düğün, Osmanlı'nın ilk zamanlarındaki en şaşaalı düğün olarak tarihe geçmiştir. Germiyan Beyi Yakup Bey'in kızı Devlet Şah (diğer adıyla Sultan Hatun) ile Yıldırım' ı birleştiren düğüne, civardaki Beyler ile birlikte Mısır Sultanı da davetliydi. Bilhassa Rumeli Beylerbeyi Evrenos Bey'in hediyeleri çok kıymetliydi. Yüz köle ve yüz cariyeden on tanesinin ellerinde, içleri altınla dolu altın tabaklar, on tanesinin ellerinde ise içi gümüş dolu gümüş tabaklar bulunuyordu. On sekiz esir som altından abdest ibriği, geriye kalanları ise kupalar, kristal cam eşyalar, Venedik camları, kıymetli taşlarla işlenmiş süs eşyaları taşıyorlardı. Sultan Murad, tüm hediyeleri âlimlere ve fakirlere dağıtmış, Mısır Sultanının gönderdiği cins atları da Evrenos Bey'e vermişti. Bu düğünden sonra Yıldırım Beyazıd da Kütahya Sancağında valilik yaptı.
Aksak Timur'un Anadolu'ya hareketi başlayınca, Yıldırım Bayazıd'ın yönetiminden hoşnutsuzluk duyan Menteşeoğlu, Aydınoğlu, Saruhanoğlu, İsfendiyaroğlu ve Germiyanoğlu Beyleri Timur ile bağlantı kurdular. Neticede Timur Han'ı harekete geçirdiler. Kafkasya’da bulunan Timur, Anadolu içlerine, öncelikle de Kayseri ve Sivas’a doğru harekâta başladı. Timur, önce Beyazıt’tan, kendi ırkının beylerine karşı neden haksızlıklar yaptığını sorar. Elçiler vasıtasıyla uzun süren mektuplaşmalar olur. Bu mektuplaşmalarda Timur’un son derece ılımlı, sabırlı ve uzlaşmacı, Beyazıt’ın ise sert ve hakaretli bir üslup kullandığı görülür. Aslında Timur, kendi ırkından olan Osmanlıları Hıristiyanlara karşı zayıf düşürmek veya yıkmak istemez. Ancak savaş kaçınılmaz olmuştur.
1- 93 Rus Harbi, Trablusgarb Savaşı, Balkan Savaşları , 1. Dünya Savaşı ve Çanakkale Savaşı... Yıkılmakta olan bir İmparatorluğun son dönemlerinde yapılan bu savaşlar, erkek nüfusun kırılmasına ve çok kadınlı evliliklere sebep olmuştur. 1. Dünya Savaşı’nın son anlarında Emet’te yaşanan çekirge salgını kıtlığa ve dolayısıyla kolay kazanma amacı güden eşkiyaların türemesine sebep olmuş ve bu bölgede bir çok eşkiya ortaya çıkmıştır. Bunların başında Alagöz, Kabakçı Salih Efe, Topal Sadettin gibi eşkiyalar gelir. Hatta Dr. Fazıl Bey’in Kabakçı’yı yakalamak için yakınlarını Emet’e getirip Zeytinoğlu Hanı’na hapsettiği ama Kabakçı’nın onları kurtarmak için Emet’e gelemediği bir çok rivayette geçmektedir. Dr. Fazıl Bey, eşkiyalardan bazılarını ikna, bazılarını da cebr yoluyla dağdan indirmiş, Emet halkının rahat nefes almasını sağlamış aynı zamanda ileride oluşturacağı “Emet Milli Müfrezesi”nin temelini de oluşturmuştur.
2- “Mondros Ateşkes Mütarekesi”nden sonra İzmir’in işgali kesinleşmiş ve daha İzmir işgal edilmeden İzmir Müdafa-i Hukuk Cemiyeti kurulmuştu. Dr. Fazıl Bey, İzmir’in İşgal edildiği gün (15 Mayıs 1919) “Emet Müdafa-i Vatan Cemiyeti”ni kurmuştur ki bu cemiyet İzmir’in işgalinden sonra Ege Bölgesi’nde kurulan ilk cemiyettir. “Kütahya Müdafa-i Hukuk Cemiyeti”nin kurulmasından sonra da “Emet Müdafa-i Hukuk Cemiyeti” olarak ismini değiştirmiş ve Kütahya Müdafa-i Hukuk Cemiyeti’ne bağlanmıştır. Bu hizmetlerinden dolayı Ocak 1926’da TBMM tarafından taltif edilmiştir. 3- Asırlardır her yıl 17 Aralık’ta Söğüt’te kutlanan “Osmanlının Kuruluş Şenlikleri” Dr. Fazıl Bey’in gayretleri ile Söğüt dışında ilk defa 1919 yılında Emet’te yapılmış ve Yörük boylarının desteği alınarak Emet Milli Müfrezesi daha güçlü hale getirilmiştir.
Gazi Emet 14 Ağustos 1921’de Yunanlılar tarafından işgal edilmiştir. Ama Emet’in işgal hikayesi çok ilginçtir. Dr. Fazıl Bey Emet’ten ayrıldıktan sonra “Emet Müdafa-i Hukuk Cemiyeti”nin başına yakın arkadaşı ve Emet’in ileri gelenlerinden Hatipoğlu Mustafa geçmiştir. Yunanlılar sırasıyla Simav, Gediz, Hacıkebir, Kütahya ve Tavşanlı’yı işgal ettikten sonra daha önce defalarca karşılaştıkları Emet Milli Müfrezesinin varlığını bildiklerinden Emet’i işgal etmeyip Emet, Değirmisaz, Yenice ve Dağardı bölgelerinin kontrolünü Kabakçı Salih Efe’ye bırakmışlardır. Tavşanlıdaki Yunan Komutanı Zamanist ile Kabakçı Salih Efe arasında geçen bir tartışma sonrasında Zamanist, Kabakçı’nın öldürülmesi emrini verir. Kabakçı kaçarak daha önce malına mülküne göz koyduğu Emet’te Günlüce ile Eğrigöz beldeleri arasında bulunan Türkmen Tepesi’ne yerleşir. Yunanlılar da bu olay üzerine 20 Şubat 1922’de daha önce işgal etmedikleri Emet’e 40 kişilik bir kuvveti gönderip Hükümet Binasına yerleşirler. Emet’in ileri gelenleri Emet Müftüsü Hafız Osman’ı Yunanlılar’la görüşmek üzere görevlendirirler. Yunanlılar’ın Emet’e zarar vermedikçe Emetliler’in de Yunanlılar’a dokunmayacaklarını söylemesini isterler. Bu olay daha sonraları Hafız Osman’ın Yunan işbirlikçisi olduğu iddiasıyla aleyhine kullanılır. Mart 1929’da Başvekalet Makamı’na sunulan muhakkik raporuyla Osman Efendi aklanır.

Yunanlılar köyden ayrılır ayrılmaz köyün dışında bulunan Emet Çayı’nı geçerler. 20 Nisan’da pusuya yatan Sülye Balalılar tarafından 6 tanesi öldürülür. Avcı kolu halinde köyden çıkmaları sebebiyle hepsi pusuya düşmez. İkisi yaralı halde Eğrigöz tarafından kaçarak Emet’teki birliğe ulaşırlar. Bu olay üzerine Değirmisaz Muhtarı Kadıoğlu İsmail ile birlikte iki azası Yunanlılar tarafından yakalanıp Emet’e getirilir. Akla hayale gelmeyen işkenceler yapılır. İşkence yapılan Değirmisazlılar’ın feryatları Emet sokaklarında çınlamaktadır. Üç gün süren bu eziyetler sonrasında Değirmisazlılar dayanamayıp kendilerinin yapmadıklarını, yapsa yapsa Sülye Balalılar’ın yapmış olabileceğini söylerler. Bunun üzerine Yunan Komutanı, Emet Belediye Reisi Terlemez Hasan’ı çağırıp 40 askeri olduğunu ve onlara 40 tane kadın istediğini, kendisine de Sülye Bala’nın en güzel kızını istediğini ve Sülye Bala’yı da yakıp yıkacağını söyler. Terlemez Hasan bu istekleri hemen yerine getiremeyeceğini, bunu alenen yaptığı zaman Emetliler’in kendisini öldüreceğini, ertesi güne kadar müsaade edilirse bir eğlence tertip edip diğer isteklerinin de temin edileceğini söyler. Amacı zaman kazanmaktır. Yunan Komutanı bunu kabul eder. Emet Müdafa-i Vatan Cemiyeti Reisi Hatipoğlu Mustafa Sülye’ye haber uçurur. Belediye Reisi Terlemez Hasan, katır yüküyle gazyağı tenekeleri temin eder. Artık tahammül edilecek hal kalmamıştır ve plan hazırdır.

Ertesi günü plan işlemeye başlar. 24 Nisan 1922 günü Belediye Reisi Terlemez Hasan eğlence tertip eder. Şeyhler köyünden çalgıcı Hüsam Ağa ve Hüseyin Çavuş getirtilir. Eğlence başlar. Belli bir süre sonra çalgıcılar bir fırsatını bulup binayı terk edeceklerdir. Sarhoş olan Yunanlılar’dan büyük bir bölümü sızmışlardır. Hükümet Binası’na emme basma itfaiye tulumbasıyla gazyağı püskürtülecek ve bina ateşe verilecektir. Yzb. Ahmet Ragıp, Tğm. Şakir, 7. Tümen’den gelen erler, Eğrigözlü seymenler, Sülye Balalı ve Emetli efeler toplam 30 - 40 kişi Hükümet Konağı etrafına mevzilenirler. Ama plan düşünüldüğü gibi işlemez. İtfaiye tulumbası çalışmaz. Emetliler Hükümet Konağı’na yaklaşamadıkları için plan hemen değiştirilir. “Kalaycı Gavuru Artin” diye bilinen gayri müslimin eline gazyağına batırılmış paçavralar verilir. Bunu yakıp arka bahçedeki camdan içeriye atması söylenir. O da öldürülme korkusu ile denileni yapar. Çalgıcılar tuvalete gitme bahanesi ile dışarı çıkmışlardır. Yangın kısa sürede binayı sarmış dışarı kaçmaya çalışanlar teker teker vurulmuştur. 7. Tümen’den gelen 10 erin arasında bulunan Ankaralı İbrahim Çavuş’un attığını vurması, bir tek mermiyi bile boşa harcamaması hala halk arasında anlatılır. Binadan kaçmayı başaran iki Yunanlı mezar başında yakalanarak öldürülür. Bodrum camından ateş eden bir Yunanlı tarafından Giziroğlu Mehmet burada ayağından vurulur. Başka da bir zayiat yoktur. Yunan Komutan ile birlikte 40 Yunanlı burada öldürülür. Ancak o sırada Hükümet Binası’nda olmayan ve “Kulaksız Çavuş” diye bilinen Yunanlı, silah sesleri üzerine bulunduğu evden yerel kadın kıyafetleri giyerek kaçar. Durumu Tavşanlı’daki Yunan karargâhına bildiri, onlar da Kütahya’daki karargâha bildirirler. Bunun üzerine Kütahya’daki karargâhtan bir tabur asker Tavşanlı üzerinden Emet’e yönlendirilir. Emetliler için iki seçenek vardır. Ya Emet’i ve köylerini boşaltıp dağlara kaçacak, ya da Yunanlılar’a karşı koyacaklardır.

Poyrazların Hüseyin ve Porsuk Ahmet gibi gençler halkı galeyana getirip karşı durmak kararındadırlar. Zaten kaçmaya ve bütün köyleri boşaltmaya da pek vakit yoktur. 26 Nisan gecesi Cevizderesi’nin bulunduğu yerde yine Yzb. Reşit (Ahmet Ragıp), Tğm. Şakir, 7. Tümen’den gelen erler, Eğrigözlü seymenler, Sülye Balalı ve Emetli efeler toplam 50 - 60 kişi mevzilenirler. Silah sesi gelmeden kesinlikle ateşe başlanmayacaktır. Dar bir vadide bulunan bu bölge pusu için en uygun yerdir. 27 Nisan günü öğle vaktine doğru (bazı kaynaklara göre 200, bazılarına göre ise 350 kişilik) Yunan taburu Cevizderesi’ne girer. Pusunun baş tarafında Sülyeliler, ortasında Eğrigözlüler ve 7. Tümen’den gelen subaylar ile erler, sonunda ise Emetliler bulunmaktadır. Yunanlılar sayıca çok olduğu için tamamı pusunun içine girmez. Dolayısıyla pusunun baş tarafında bulunanlar pusu gerçekleşmeyecek diye yavaş yavaş açılmaya başlarlar. Ama o anda bir mucize olur. Yunan komutanı derenin aktığı yere geldiğinde atından iner ve atını sulamaya başlar. Pusunun sonunda bulunan Porsuk Ahmet uyuyup kaldığı siperinden atların ayak sesleriyle uyanır ve Yunanlılar’ı büyük bir dikkatle izlemeye başlar. Yunan komutanı tekrar atına bindiğinde herhalde askerlerine üçerli sıraya geçmelerini söylemiş olmalı ki sayıca fazla olan Yunanlılar’ın tamamı pusu kurulan bölgenin içine girmeye başlarlar. Tabi bu sırada pusunun baş tarafı yavaş yavaş açılmış haldedir. Yzb. Reşit (Ahmet Ragıp) açılan bu pusuyu gördüğü, belki de Yunanlılar’ın tamamının pusunun içine girmesini beklediği için ilk atışı bir türlü yapmamıştır. Yunan Komutanı, Porsuk Ahmet’in siperine yaklaştıkça yaklaşmış ama bir türlü ilk atış gerçekleşmemiştir. Gelin bundan sonrasını Porsuk Ahmet’in ifadesi ile dinliyelim;
“Benim sipere yattığım yer hemen yolun altında, kayaların arasında bir yerdi. Karşımdan gelen Yunanlılar’ın beni görmelerine imkan yoktu. Ancak benim yanımdan geçerlerken bir tanesi başını sola çevirse beni görecek ve öldüreceklerdi. O anda kafamdan birçok şey geçti. “Nasıl olsa beni görecek ve öldürecekler. En iyisi ölmeden öldürebildiğim kadar Yunanlı öldürüp ondan sonra öleyim.” diyerek ani bir kararla başlarındaki komutana nişan aldım ve ateş ettim. Kurşun komutanın atının başına isabet etmişti. Atın vurulması sonucu yere düşen komutan atından silahını almaya yeltenirken ikinci atışı yaptım ve komutanı vurdum. Ondan sonra mermiler havada uçuşmaya başladı. Benim silahımın patlamasıyla diğer arkadaşlarım da ateşe başladılar. Ortalık anacı babacı günü olmuştu. 85 tane mermim vardı. Bir tanesini bile boşa atmadım. Mermim bir tane kalınca vurduğum Yunan komutanının silahını gözüme kestirdim. Onu almaya giderken bir Yunanlı beni fark etmiş olmalı ki onun silahını bana doğrulttuğunu fark ettim ve kalçamdan vuruldum. Döndüğüm gibi son mermimle beni vuran Yunanlı’ya ateş ettim ve onu vurdum. Böylelikle Cevizderesi’ndeki görevimi tamamlamış oldum.”
Porsuk Ahmet’in ilk atışından sonra başlayan mermi tufanı akşama kadar hiç susmamış, pusunun baş tarafı da açılan ilk atıştan sonra tekrar kapanmış ve Yunanlılar’ın tamamı pusu içinde kalmış, hatta kurmaya bile fırsat bulamadıkları mitralyöz de Emetliler’in eline geçmişti. Yunanlılar’dan 25 kadarı bugün “Şekerlerin Damları” diye bilinen yerde bulunan taşlarla örülü bir samanlığa sığınmışlar, taşların arasından açtıkları ateşle kahramanlarımızın yanlarına sokulmalarını engellemişlerdi. Havanın kararması üzerine kahramanlarımız Cevizdere’den ayrılırlar. Samanlığa sığınan Yunanlılar ise Tavşanlı ve Kütahya’ya ulaşmak için değişik köyleri ve yolları deneseler de yol iz bilmedikleri için onlar da rast geldikleri köylüler tarafından öldürülmüş Kütahya’ya ancak iki tanesi ulaşabilmişti. Bunlardan 3 tanesi Kayı köyünde, 2 tanesi Bahatlar köyünde öldürülmüşlerdir. Batıda hiçbir bölgede bu tarihe kadar Yunanlılar’a ağır bir darbe vurulmamıştı. Değirmisaz olaylarında 6, Emet Hükümet baskınında 40 ve Cevizdere’de 200 civarında olmak üzere en az 250 civarında Yunanlı öldürülmüş ve bu olay bir hafta kadar kısa bir sürede cereyan etmiştir.

Cevizderesi’ni haber alan Yunanlılar iki alay Kütahya’dan, uçak takviyeli iki alay da İzmir’den olmak üzere toplam dört alaylık birliği Emet üzerine gönderir. Emet için acı ve hüzün dolu günler daha da artarak devam etmektedir. Mayıs başında Emet bölgesine gelen dört alay Yunan birliği 24 Mayıs’a kadar Emet’le beraber 14 köyünü taş üstünde taş kalmayacak şekilde yakmışlardır. Cevzideresi’ne katılanları isim isim tespit etmişler, başta Belediye Reisi Terlemez Hasan, Emet Müdafa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı Hatipoğlu Mustafa olmak üzere tüm Cevizderesi muhariplerini teker teker aramaya başlamışlardır. Özellikle yakılan köyler Cevizderesi muharebesine katılanların köyleridir. Gittikleri her köyde çoluk çocuk, hamile yaşlı, kadın erkek ayırt etmeden önlerine geleni hunharca şehit etmişlerdir. Bu işgal Ramazan ayına rastlamış hatta Emet’in girişinde bulunan şehitliktekiler Ramazan Bayramı günü şehit edilmişlerdir. Cevizderesi’nde ele geçirilen mitralyöz de Yunanlılar tarafından Umutlu köyünde bulunmuş ve geri alınmıştır. Yaralı olan Porsuk Ahmet ve Belediye Reisi Terlemez Hasan ile birlikte 18 kişi Umutlu köyünden, 25 kişi Köprücek köyünden, Sülye, Eğrigöz, Küreci ve diğer köylerimizden daha birçok kişi esir alınmış, bir kısmı Simav’da hapsedilmiş, bir kısmı da Manisa’da Divan-ı Harbte yargılanarak Korfo Adası’na ve Atina’ya esir olarak götürülmüşlerdir. Bu olaylardan İbrahim Ethem AKINCI’nın Türk Tarih Kurumu tarafından basılan “Demirci Akıncıları” kitabının 239. ve 240. sayfalarında “Emet Vekayi ve Fecayii” başlığı altında bahsedilmektedir. Yine Yunanlılar’ın 24 Mayıs 1922’de Emet ve havalisini harabeye çevirdikten sonra Emet’i terk ettikleri aynı eserin 250. sayfasında belirtilmektedir.
Bazı kesimlerin Emet olayının “Milli Mücadele”ye zararı olduğunu söylemeleri bir talihsizliktir. Tam tersine Emet’in bu kahramanlık destanı Yunanlılar’ın savunma hattını zayıflatmış ve dört alay Yunanlı’yı üzerine çekerek Kuva-yı Milliye’nin birçok yerde rahatlamasını ve ilerlemesini sağlamıştır. Ayrıca bazı çevrelerce de Emet’in bu konuda aceleci davrandığı iddia edilmektedir. Oysa 7. tümenden gelen Yüzbaşı Reşit’in (Ahmet Ragıp) “Büyük Taarruz”un nisan ve mayıs aylarında yapılacağını söylemesine rağmen bu taarruz hazırlıkların yetiştirilememesi sebebiyle birkaç sefer ertelenmiştir. Dr. Fazıl Bey’in dediği gibi “Yunanlılar Sakarya’ya kadar ilerlediği zaman geri kasaba ve bucakları da birer küçük birlikle işgal etmişlerdi. Bu arada Emet’e bir bölük gönderip Hükümet Konağı’na yerleştiler. Lakin Türk milletinin içinde yüzyıllar boyu yerleşmiş olan özgürlük duygusunu taşıyan bütün Emet köylüleri bir akşam birleşerek Hükümet Konağı’nı çevirip Yunanlılar’a teslim olmalarını emrettiler. 300 - 400 kilometre gerilere ve ilerilere kadar işgal altında, çevrilmiş bir durumda bulunan Emetliler’in gösterdikleri bu korkusuzluk ve yiğitlik akıllara durgunluk verir. Yunanlılar teslim olmayınca kaçan bir tanesi dışında bütün Yunan erlerini yok ettiler ve silahlı olarak sonucu beklemeğe koyuldular.
İçlerinden kaçmayı başaran bir iki kişi Kütahya’daki Yunan Kumandanlığı’na durumu bildirince bu sefer Yunanlılar cepheden büyük bir kuvvet ayırarak Emet’e yolladılar. Bu kuvvetin karşısında köylüler dağlara çekildi. Yunanlılar da Emet ve yöresindeki köyleri tamamen yaktılar. Fakat dağlarda kovuklarda gizlenen bu mücahitler yine boş durmadılar ve perakende dolaşan Yunanlılar’ı tek tek kapanlarına düşürdüler. Sonunda Emetliler’le başa çıkamayacağını anlayan Yunanlılar buradan bütün kuvvetlerini çekti ve Türk milletinin bu kutsal mabedinde tek bir Yunan eri kalmadı. Bütün ev ve barklarının yanmasına aldırmadan “ Toprağımızda tek bir Yunanlı bırakmadık. “ diye candan sevinen Emetliler’in bu büyük kahramanlığını işgal altındaki başka yerler de gösterseydi düşmanın birçok kaleleri alarak Anadolu içlerine girmesi bir hayal olurdu.”






Dağın güney uzantılarını oluşturan Katran ve Gölcük dağları, Simav çöküntü oluğunu, kuzey-gü-ney doğrultusunda uzanan Emet çöküntü oluğundan ayırır. Akdağ kütlesinden Kocadere vadisiyle ayrılan bu dağlık kütle, güneyde Değirmendere vadisinden, kuzeyde Naşa ve Yemişlı yoluyla dış bükey bir yay biçimini alır. Simav çöküntü alanını doğudan sınırlayan ve doruğu 2181 m 'ye ulaşan Eğrığöz Kütlesi kuzey -güney doğrultularıdır. Akdağ gibi bu kütle'de çarpılmaya Uğramıştır. Ancak bu çarpılmanın yönü1 Akdağ kütlesinin tersine, batıdan doğuya doğrudur. Eğrigöz dağının, kuzeyinden-güneyine doğru1 özellıkIe Simav çöküntü oluğuna dönük olan batı ve güneybatı yamaçları derin vadilerle parçalanmıştlr. Bu parçalanma Kocadere vadisinin doğusunda ve Simav çöküntü oluğunun güney doğusunda daha da fazladır. Bu kesimler çarpılmaya uğramış kütlenin daha dik olan yamaçlarıdır. Eğrigöz dağı, akarsularla derince yarılmış yanlarıyla plato özelliği gösterir Dağın Simav grabeninin doğusunda, kuzeybatı güneydoğu doğrultusunda uzanan güneybatı kenarı, kademeli düzlükler içinde grabene doğru alçalır. Değişik yaştaki oluşumları gelişigüzel kesen bu düzlükler yörenin tektonik gelişme dönemler gösteren aşınım düzeleridir. Bu dağın oluşumunda da epirojenik yükselmeler etken olmuştur.